07 Mayıs 2024, 20:25Namaz VakitleriFirma RehberiReklamİletişim
  • Dolar: 30,6745 TL
  • Euro: 33,1130 TL
  • Altın: 1.996,86 TL
  • Borsa: 9.045,97
  • Beyaz Ekmek ve Pirinç Sigara Kadar Riskli!
  • Android Kullanıcıları Bu Virüse Dikkat
  • Bilardoda Dünya İkincisi Olduk
  • Putin`in Sözcüsünden Türk-Rus Savaşı Yorumu
  • Balıkesir`de Bir Hastaya Domuz Gribi Teşhisi Kondu
19 Aralık 2016 Pazartesi, 11:16

15 Temmuz İç İşgal Denemesiydi

İnegöl Belediyesi organizasyonuyla düzenlenen “Yükselen Güç Türkiye” konulu konferansta konuşan Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, 1945 yılından bu yana Türkiye üzerinde oynanan oyunları anlattı. İnaç, 15 Temmuz’un da darbe değil, bir iç işgal girişimi olduğunu söyledi.

Paylaşmak İster Misiniz?
15 Temmuz İç İşgal Denemesiydi

İnegöl Belediyesi’nin Aralık ayı kültür etkinlikleri kapsamında Cumartesi akşamı Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç’ın konuşmacı olarak katıldığı “Küresel Finans Sistemi, ABD, Avrupa Birliği ve Ortadoğu Perspektifinde Yükselen Güç Türkiye” konulu konferans düzenlendi. 17 Aralık 2016 Cumartesi akşamı Müze Konferans Salonunda düzenlenen ve Belediye Başkan Yardımcısı Eşref Yiğit ile birlikte AK Partili meclis üyeleri ve yöneticilerin de hazır bulunduğu konferansta, Türkiye üzerinde oynanan oyunlar anlatıldı. Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, Türkiye’nin bir kimlik arayışında olduğunu ve artık kendisini Ortadoğu’da söz sahibi olarak gördüğüne vurgu yaparak, Amerika ve batının bu sebeple ülkemizi istikrarsızlaştırma ve güçsüzleştirme çabasına girdiğini söyledi.

KONU KİMLİK KONUSU
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Pazaryeri Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Yüksel Okşak’ın moderatörlüğünde yapılan konferansta konuşan Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, burada konuşacakları konuların hepsinin birbirinden değerli, gündemi oluşturan ve birbirleriyle de çok yakından ilgisi olan konular olduğuna dikkat çekti. Her insanın ve toplumun bir kimlik arayışı olduğunu belirten İnaç, “Ortadoğu’da yaşadıklarımız, ekonomik anlamda yaşanan sıkıntılar, Trump’ın seçilmesi, şuan Türkiye’nin büyük devletlerle karşı karşıya kalması, bir kuşatılmışlık duygusu. Bunların aslında en alakalı olduğu konu kimlik konusu. Her insanın sosyolojik ve psikolojik olarak kendisini bir gene ait hissetme gibi bir ihtiyacı var. Aidiyet duygumuz var” dedi.

AB VE NATO’NUN OLUŞUMU: AMAÇ KITA AVRUPA’SINDA SAVAŞI İMKANSIZ KILMAK
Hüsamettin İnaç, AB ve NATO’nun 1945 yılından başlayan süreçte Türkiye’yi batıya nasıl mecbur bırakma çabasına girdiği ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunları anlattığı konuşmasında, 2. dünya savaşından sonra NATO ittifakının oluştuğunu söyledi. Amacın kıta Avrupa’sında savaşı imkansız hale getirmek olduğunu belirten İnaç, “Artık Avrupa ve batı dünyası şunu yapmaya çalıştı; 1. Dünya Savaşını yaşadı, 50 milyon insanını kaybetti. 2. Dünya Savaşını yaşadı yine 40-50 milyon insanını kaybetti. Ve şöyle bir şey artık ortaya çıktı; iletişim teknolojilerinin geliştiği, silahların öldürücülük oranının arttığı, adı aklımıza gelmeyen nükleer silahlardan kimyasal ve biyolojik silahlara kadar silahların üretildiği bir dünyada artık biz öyle bir şey yapmalıyız ki kıta Avrupa’sında savaşı imkansız hale getirmeliyiz. Buradan Avrupa Birliği dediğimiz birleşme doğdu. Birleşmiş Milletler de bu devletler arasındaki nizamı tahsis etmek için ve batı ile Amerika’nın çıkarlarını korumak için kuruldu. Dolayısıyla Türkiye ister istemez batı müttefikleri arasında yer alma çabası içerisine girdi. O zamanlar özellikle bir oyun da oynandı Türkiye’ye. 1945-48 arasında Kars, Ardahan, Batum tamamen Sovyet Rusya’nın tehdidi altındaydı. Batılılar bilinçli olarak Türkiye’yi yalnız bıraktı ve Türkiye’de batılı müttefiklerin arasında yer almaktan başka çare bulamayarak mecburiyetten dolayı çok partili düzene geçmek zorunda kaldı. Böyle bir yapı içerisinde kimlik açısında Türkiye artık batılı müttefikleri ile insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, çok kültürlülük, kültürel çoğulculuk gibi değerler çerçevesinde yeni normatif alanda kendini tanımlamaya çalıştı ve bu dünyanın bir parçası oldu” diye konuştu.

BATININ PARÇASI OLMAK DIŞ POLİTİKAMIZA BİR KİMLİK KATMADI
Yaşanan tüm bu gelişmeler neticesinde Türkiye’nin batı dünyasının bir parçası olmasının maalesef dış politikamıza bir kimlik katmadığını ifade eden İnaç, “Çünkü biz artık NATO’nun en güneyindeki bir kanat ülke, bir uç ülke olarak NATO ve dolayısıyla Amerika’nın Ortadoğu’daki politikalarını korumakla mükellef bir jandarma olma görevini üstlendik” ifadelerinde bulundu.

ŞİMDİ DİK DURMA MÜCADELESİ VAR
Ülkemizin bugün yaşadığı sorunların tamamının kimlikten kaynaklandığına da vurgu yapan İnaç, şöyle devam etti: “Bugün yaşadığımız problemler hep kimlikten geliyor. Türkiye bir kimlik arayışında. Artık kendisini farklı bir dünyada görüyor. Kendisini bölgesel bir güç olarak görüyor. Yani eğer bugün Ortadoğu yeniden dizayn edilecekse, bu dizaynı yapacak benim. Hiç kimse benim aleyhime ve benim güvenliğimi tüketecek bir biçimde Ortadoğu’yu yeniden dizayn edemez. Bu Amerika’da olsa, bu Rusya’da olsa, bu İran’da olsa veya batılı müttefiklerimiz de olsa ben bunun karşısında dik dururum diyor. Şimdi bir dik durma mücadelesi var. İşte biz onun içindir ki bugün hiç olmadığımız kadar batılı müttefikimiz, dostumuz dediğimiz ülkelerle, Amerika ile ve diğer dünya ile ciddi bir şekilde karşı karşıya kalma durumundayız. Belki dış politikada yalnızlaştırılıyoruz.”

15 TEMMUZ BİR İÇ İŞGAL DENEMESİYDİ
Anlatımlarında Cumartesi günü Kayseri’de yaşanan hain terör saldırısına değinen ve terörün de batının bir oyunu olduğunun altını çizen İnaç, “Yine bir terör saldırısı yaşadık. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyoruz. Yaralılarımıza da acil şifalar diliyoruz. İşte tüm bu terör faaliyetlerinin arkasında aslında Türkiye’yi yıldırma politikaları var. 15 Temmuz gibi… Darbe diye ifade ediyorlar ama ben darbe olduğunu kabul etmiyorum. Bu bir iç işgal denemesiydi. Türkiye’yi parça pinçik etmek, devlet bürokrasisini işlemez hale getirmek, tüm terör örgütleri ve muhasır güçleri Türkiye’de hakim hale getirerek Türkiye’nin artık işleyen mekanizmasını kırmak, egemenliğini elinden almak çabası olan 15 Temmuz da bu yönde atılan bir adımdı. Yani Türkiye’ye deniyor ki ya sen Suriye’den çıkacaksın ve aynı zamanda Amerika’yla aynı ittifak sistemi içerisinde olan ülkeler gibi Amerikan çıkarları için çalışacaksın ya da ben senin ülkeni istikrarsızlaştıracağım. Gerekirse terörü kullanacağım, gerekirse ekonomiyi kullanacağım, gerekirse başka apolitik eylemler yapacağım. Türkiye öyle büyük bir badire yaşadı” açıklamalarında bulundu.

Paylaşmak İster Misiniz?
Fikirlerinizi Diğer Okuyucularla Paylaşabilirsiniz